Ağustos’a aşinalığım sevdiklerimden dolayı. Aslımdan ve kendimden değil asla.Olamaz da. Lakin, aşinalık yalnızca ayın kendisine de değil. Biraz ritüellerine. Kaybolup giden, unutup hatırlamadığımız o ritüellerine.
Ne çabuk unuttunuz; hani okullar Ağustos bitince açılırdı da, herkes sevdiklerine kavuşurdu ! Nasıl isterdik Ağustos gelsin diye. İstediğimiz Ağustos muydu sizce ? Kim istemiştir ki, Okullar açılsın diye !
Bizim ki deokul niyetine değildi sorarsanız.
Oysa tatil biterdi. Bir de özlem tabii.
Ağustos’a yaram ondan var, anlaşılır mı bilmem.
Oysa buram buram sıcak kokan bir ay’a özlemim niye olur ki? Niye olur, yalnızlığa ve kuruluğa?
***
Salça kokusu sarardı önce anamın evi. Mis gibi. Yerler , bahçeler, sini sini salça seriliydi. Güneşin dibine dibine yerleşirlerdi. Sonra nereden geldiğini pek hatırlamadığımız çuvallar dolusu arpalar, buğdaylar. Kavun da mı, bu ayda harman olurdu pek hatırlayamadım şimdi. Sapsarı küçük küçük ve de şekilsiz kavunlar. Ama nasıl sulu ve tatlıydılar! Hala var mıdır o kavunlar acep?
Hortumun suyu her daim açık kalırdı sanki. Kimi kez biz başımızı sokardık suya, kimi kez de ortalarda dolaşan kümes hayvanları. Tavuklar ve hindiler.
Ağustos herkesi yakardı, herkesi bunaltırdı.
***
Şimdi sevmek var Ağustos’u. Uzanmak bir sakin ağacın gölgesine. Yaprakları henüz sararmamış bir ağacın gölgesine. Eskiye dönmek değil, düşüm ve arzum. Serin serin esen bir gölgeden, sararmış günleri anmak, onları yeni baştan izlemek.
Kaybedilip giden zamanın ardaından bir (ah! ) çekmek.
Koskoca bir ay’ı sapsarıya boyamak!
Comments